NASA tarafından dış Güneş Sistemi’ni ve Güneş’in heliosferinin ötesindeki yıldızlararası uzayı araştırmak için 5 Eylül 1977’de fırlatılan uzay sondası Voyager 1, 2012’de güneş sistemimizi terk edip yıldızlar arası yolculuğuna devam ediyor.
5 Eylül 1977’den bu yana düzenli komutları almak ve Dünya’ya veri iletmek için Derin Uzay Ağı ile iletişim kurmaya devam eden Voyager 1, Jüpiter ve Satürn’ü ziyaret ederek bu gezegenlere ait uyduların detaylı fotoğraflarını elde eden ilk sonda olmuştu.
Dünya’dan en uzakta bulunan insan yapımı nesne olan Voyager 1 hakkında NASA gündeme bomba gibi düşen bir açıklamada bulundu. 15 Aralık 2023 tarihinde NASA’dan yapılan bilgilendirmede Voyager 1 sondasından sinyal alımı yapılamadığı belirtildi.
NASA tarafından içine dünya milletlerinin her dilinden ses kayıtları konulan, kainattaki yerimizi iyi kötü işaret eden bilgileri de aktardılar. Ünlü fizik ve kozmografya uzmanı Stephen Hawking her ne kadar karşı çıksa da NASA bu uygulamanın amacını “insan dışı varlıklarla olası bir temas halinde bu kayıtların onlara ulaştırılması” olarak gösterilmişti.
Ardan Zentürk, Youtube kanalında ülke gündeminde yeteri kadar yer bulmayan Voyager 1 sondasındaki son gelişmeleri konu edinen bir video paylaştı. Ülkemizdeki gündem enflasyonundan fırsat bulup gözümüzü uzaya çevirmenin ufuk açıcı olduğunu belirterek sözlerine giriş yapan Zentürk, Voyager 1’de yaşananların bir sinyal kesintisinden çok daha fazlasına işaret ettiğini bildirerek konu hakkında dikkat çekici bilgi ve yorumları takipçileriyle paylaştı.
“BAŞKA BİR MEDENİYETLE Mİ BULUŞTU”
Voyager 1, Ekim – Kasım 2023 itibariyle düzenli olarak geçtiği bilgileri, sinyalleri falan bozulmaya başladı, kesildi. Önce bir müddet sessizlik yaşandı. Sonrasında olmadık bir kod gelmeye başladı. Uzmanların söylediğine göre hem sinyal sesi değişti -50 yıllık sinyal sesi değişti- hem de gelen kodlar sadece 0101 üzerinden farklı bir boyutta geldi. İşte bu gelişme “Güneş Sistemi’nin dışında yolculuğuna devam ederken bizim bilmediğimiz bir başka medeniyetle mi buluştu” ve “O medeniyet bu aracın sinyalizasyon sistemini kullanarak bize bir tür mesaj mı veriyor?” diye ciddi bir soru işareti doğurdu.
Buradan oraya bir sinyal gönderiyorsun 22,5 gün sürüyor gitmesi, ışık hızıyla 22,5 gün sürüyor. E o sana cevap verirse bir 22,5 günde o; yani 45 günlük periyotlar içinde bir tamir sistemi oluşturulmaya çalışıldı. 24 milyar kilometre Işık hızıyla bile 22,5 günde gidilebilecek bir süre. Öyle kolay bir süre değil. Gerçi Amerikalılar yeni bir Voyager hazırlıyorlar, iki misli süratte olacakmış. Yani 100 yıl sonra hiç ummadığımız bir yerlere gidecek bir alet daha hazırlıyorlarmış.
“KULLANDIĞIMIZ CEP TELEFONLARI VOYAGER 1’DEN DAHA GELİŞMİŞ”
Sonra yapılan açıklama enteresan şimdi sıkı durun: NASA diyor ki Voyager 1, 50 yıl öncesinin koşullarında üretilmiş küçük ama hala çalışma kabiliyeti sergileyen bilgisayara sahip. Bunlardan biri uçuş bilgi alt sistemi adıyla adlandırılıyor. Bu bilgisayar yolculuk boyunca toplanan tüm bilgilerin depolandığı, analizlerden sonra da dünyaya ulaşmasında ana unsur olarak kullanılan bilgisayar. Daha önce Voyager 1’i hazırlayan ekibin başındaki şahıs şöyle demişti “Biz 50 yıl önce bu aracı yaparken onun içine koyduğumuz bilgisayarlar bugün arabalarımızın uzaktan kumanda sisteminden daha geri ve daha küçük kapasiteli bir bilgisayar” dedi. Doğru 50 yıl önce yani bugün cep telefonlarımızdan binlerce kez küçük bir bilgisayardan bahsediyoruz uzayda giden. Yani şu anda bizim kullandığımız cep telefonları Voyager 1’deki bilgisayar sisteminin çok daha üstünde, çok üstünde ama öyle böyle değil. Zaten başarı öyküsü de buradan kaynaklanıyor. Amerikalılar “Biz bunun böyle bu kadar süreceğini tahmin etmiyorduk” diyorlari açıkça söylüyorlar. Çünkü koydukları lityum bataryalar yani güneş sistemi yani güneş enerjisiyle şarj edilmesi gereken parçalar oluşturuyor falan buna rağmen çalışmaya devam ediyor.
“SİSTEM KENDİ KODUNU ÜRETMİŞ”
3 Mart’tan sonra yapılan çalışmalarda meğersem, meğer değil tabii vardır da biz yeni yeni öğreniyoruz NASA’nın Derin Uzay Birimi var. NASA’nın, Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’nin Derin Uzay Birimi… Bu birim adı üstünde güneş sistemi dışındaki sistemlerle bağlantılı çalışmaları yürüten birim ve onun da bir teknik kadrosu var. Voyager 1 ve Voyager 2, bu birime bağlı. Çünkü süreç devam ederken, oradan sinyaller gelirken, o sinyaller uzaklaştıkça buradaki anten sistemlerinin yenilenmesi lazım. Dünyadaki bu işlerle uğraşan bir birim. Onun, adı açıklanmayan teknik bir elemanı bu uçuş bilgisi, alt uçuş bilgi alt sisteminde bir bölümde farklı bir hareketlilik görüyor. Oraya yükleniyor. Oraya odaklanıyor. Oradaki “dürtü kodu” diye adlandırılan kodun çözümlenmesini sağlıyor. Bir dürtü koduyla bir sistem kendine gelir gibi oluyor ve ondan sonra data haberleşmesi başlıyor. Şimdi buraya kadar tamam. Ama açıklama şu: diyor ki NASA, “Sistem kendi kodunu üretmiş”.
“HİÇ KİMSE İNANMADI”
Şimdi bilgisayar teknolojilerine çok uzak olan bir insanın bile inanamayacağı bir şey. Çünkü oraya biz bir yapay zeka koymadık ki… 50 yıl önce yapay zekamı vardı? Dünyanın en basit küçük bilgisayarlarından birini koyduk. Nasıl oluyor da yapay zeka taşımayan son derece basit bir bilgisayar durup dururken kod üretiyor? İşte bu inandırıcı değil. Buna sistemlerle ilgili hiç kimse inanmadı. O kodu nasıl üretti orası? O sistem orada o kodu nasıl üretti veyahut o kod -hani şimdi çözüldüğü söylenen kod- o sisteme nasıl girdi?